TBMM’de 2018 yılı merkezi bütçe görüşmelerinde CHP grubu adına konuşan Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer, Büyükşehir yasasının yanlışlıklarını anlattı
“Kent ve ‘kır’ arasında uçurum var”
“Hizmet kalitesi düştü”
“Kırsal nüfus hizmetten yoksun”
** 2018 yılı merkezi yönetim bütçe kanunu tasarısının 10. maddesini oluşturan ‘Mahalli idarelere ilişkin işlemler’ üzerine CHP grubu adına konuşan Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer, hizmetlerin eşitsizliğine, tarım topraklarının, mera ve kıyı alanlarının peşkeş çekildiğine vurgu yaptı. İlçe belediyelerinin Büyükşehirlerin şubesi konumuna düşürüldüğünü, belediyelerin iş ve işlemlerinde tüm inisiyatifin merkezi hükümette olduğunu kaydeden Tümer, Adana metrosunun derhal bakanlığa devredilmesi gerektiğini belirtti.
** Kanun ile tarım arazilerinin kentsel araziye dönüştüğünü, yeni rant alanları yaratıldığını, tarım arazileri ve taşınmazlar üzerinde amaç dışı kullanımların arttığını ve devamında kır kültürü, köylülük kültürünün bitirilmeye yüz tuttuğunu vurgulayan Tümer, hizmet kalitesinin ve büyükşehir gelirlerinin düştüğünü söyledi.
ANKARA – Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) Komisyonu Üyesi Zülfikar İnönü Tümer, Büyükşehir Kanunu ile kırsal ve kent arasında derin bir uçurum oluştuğunu vurguladı.
2018 yılı merkezi yönetim bütçe kanunu tasarısının 10. maddesini oluşturan ‘Mahalli idarelere ilişkin işlemler’ üzerine CHP grubu adına konuşan Tümer, hizmetlerin eşitsizliğine, tarım topraklarının, mera ve kıyı alanlarının peşkeş çekildiğine vurgu yaptı. İlçe belediyelerinin Büyükşehirlerin şubesi konumuna düşürüldüğünü, belediyelerin iş ve işlemlerinde tüm inisiyatifin merkezi hükümette olduğunu kaydeden Tümer, Adana metrosunun derhal bakanlığa devredilmesi gerektiğini belirtti.
2008 yılında çıkarılan 5747 sayılı yasa ile Büyükşehir sınırları içindeki ilk kademe belediyeleri kaldırılmıştır. Büyükşehir Belediyelerinin yönetim yapısındaki son düzenleme ise 12 Kasım 2012’de kabul edilen ve 6 Aralık 2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6360 sayılı yasa ile gerçekleşmiştir.
Kırsalın, çiftçinin ve tarımın geleceğini ilgilendiren ve de biçimlendiren 6360 sayılı yasanın, kanun“kervan yolda düzelir” anlayışı ile çıkarıldığını ve hem yerel yönetimleri, hem tarımı hem de kırsalda yaşayanları hazırlıksız yakaladığını dile getiren Tümer, “Bu durum bir Kanunun çıkış gerekçesi ve yaklaşımı ile ters düşen bir olgudur. Çünkü kanun toplumsal uzlaşı ve politik bilgilendirme olmadan, yerelde yaşayan ve yaşam yerinin statüsü değişen halka sorulmadan çıkarılmıştır. Özellikle kırsaldakiler, kanun ile geleceği biçimlenecek çiftçiler, konuyu yani Büyükşehir Kanunu’nu tam olarak ele alamamış, kavrayamamış ve de kırsaldakiler, tarım ile uğraşanlar kanunun kendileri açısından gelecekte kötü şeyler getireceğinin de farkına varmıştır” diye konuştu.
YOKSUL VE ORTA SINIF YOK SAYILIYOR!
Kanun ile tarım arazilerinin kentsel araziye dönüştüğünü, yeni rant alanları yaratıldığını, tarım arazileri ve taşınmazlar üzerinde amaç dışı kullanımların arttığını ve devamında kır kültürü, köylülük kültürünün bitirilmeye yüz tuttuğunu vurgulayan Tümer, “Bu açılardan değerlendirildiğinde tarımın ülkemiz için gerçek bir “sigorta ve güvence” aracı olduğunu belirtebiliriz. Kanuna bu açıdan bakmak geleceği daha iyi kavramak açısından önemlidir. Tarıma ev sahipliği yapan kırsal alanlar geleceği korumak açısından önemlidir. Yani kırsal ve kırsallık; tarımsal üretim ve devamlılık için, kültürel geçmişi korumak ve yaşatmak için, bireylerin sağlıklı, mutlu bir ortamda, bulundukları yerde yaşamlarını sürdürebilmeleri için, temiz hava, doğa ve sağlıklı beslenebilmek için, yazılı olmayan kültürel mirası korumak için, toprakların sahiplenilmesi ve sürdürülebilir kullanımı için, toprakları ranta kurban etmemek için, geçmiş ile gelecek arasında köprü oluşturmak için, kendine yetmeye çalışan yoksul ve orta sınıf için önemlidir” dedi.
KÖYLÜ, EVİNİN ÖNÜNDEKİ DEREDEN BİR KOVA SU ALAMIYOR!
Kanun ile birden bire 16 binden fazla köyün mahalleye dönüştüğünü, yüzlerce kasaba belediyesinin kapatıldığını hatırlatan Tümer, şöyle konuştu:
“Bundan sonra bu yerleşimlere hizmet nasıl gidecek, ne kadar gidecek, uzaklık kavramı hizmet sunumunda ve hizmete erişimde ne kadar etkili olacak, belli değildir. Nitekim geçen süre zarfında kırsal nüfus kanunun olumsuzluklarından fazlasıyla nasibini almaktadır. Öyle ki; köylümüzün evinin önünden geçen dereden bir kova su almasına izin verilmemektedir.
Kanun ile Büyükşehir sınırlarına dahil edilen köylerde yaşayanlar içme suyu, atık su gideri, alt yapı yatırımları ve benzerleri için zamanla ‘bedel, katılım payı’ adı v.b adlarla yeni harcama kalemleri ile karşılaşmaktadır. Bu giderler, zaman içinde metropol alandaki fiyatlar düzeyine ulaşarak gittikçe daha ağır maliyetli bir yaşama mahkum edecektir. Kanunla, kırsaldaki hizmetler büyükşehir değerleri üzerinden belirlenmeye başlanmıştır ancak zaten yoksulluk kırsalda kronikleşmiş, bu hizmet sunumu yaklaşımı ile daha da yüksek maliyetler çıkmıştır. Bu durumda yeni bir kırdan kente göç dalgası ile karşılaşmak işten bile değildir. Bahçedeki, tarladaki, yayladaki, meradaki suya şehir şebeke fiyatı ile ücret gelmiş, buralarda belediyelerin bir yatırımı olmadan belediyelere su geliri ortaya çıkmıştır.
Kanunla birlikte tarımsal ve kırsala yönelik yeni rantlar oluşmuş, meraların amaç dışı kullanımının önü açılmış, doğal kaynaklar üzerinde baskı artmış, kırsalda yaşam maliyeli artmış, küçük çiftçi kente göçe zorlanmış ve toprakları elden gitmiştir. Kanunun bu hali kır nüfusunu azaltmakta, tarımsal üretim maliyetini ve kırda yaşama maliyetini yükselmektedir. Köyler, kasabalar idari olarak şehir nüfusuna dönüştürülebilir ama 1000 yıllık yaşam geleneğine devam edildiği göz önüne alınmalıdır. Bu yapıyı bozmak kolay olmamalıdır. Kanun sadece ekonomik boyut ile ön plana çıkmıştır. Bireyi, kültürü, sosyolojik bakış açısını dikkate almamıştır.
RAYLI SİSTEME İŞARET ETTİ
Başta Adana’daki Raylı sistem olmak üzere, metro, büyük sanat yapıları, dere yataklarının ve nehirlerin ıslahı devlet eliyle gerçekleşmelidir. Büyükşehirlere merkezi hükümetten gelen paylar artırılmalıdır. Öz gelir çeşitliliğinin yetersizliği, kredi alımında yürütülen prosedürün zorlukları da belediyeleri kıskaca almıştır. Özellikle muhalif belediyelere bakanlıklardan projelere yatırım ve hibe sağlanmasının önü neredeyse kapatılmıştır.
Türkiye’de il ve ilçe mülki sınırları üzerinde çalışılması; TBMM Başkanlığı’na ülkenin her yerinden aralıksız ve yoğun biçimde gelen il-ilçe olma talepleri de göz önüne alınarak katılımlı, açık ve yeterli bir çalışma yapılması zorunludur. Büyükşehir belediyesi modelinin kendisi sorunlu bir yönetim modelidir. Kentsel ve kırsal yerleşmeler sınıflandırılmalı, bunlar “kentsel belediye” ve “kırsal belediye” ana sınıfları içinde sosyoekonomik özelliklere uygun yönetim modellerine kavuşturulmalıdır.
HİZMET KALİTESİ DÜŞTÜ
6360 sayılı yasayla, diğer küçük yerleşim birimlerine ve mahalleye dönüştürülen merkeze uzak köylere sunulan hizmet kalitesi düşmektedir. Bu hizmetlerin sunulması için yapılan kamu harcamaları verimsiz ve pahalı hale gelmektedir. Büyükşehir belediyelerinin yetki görevlerinin ilçe belediyelerine göre orantısız olması ve bazı hizmetlerin niteliği gereği, örneğin çöp toplama hizmetinin büyükşehir, depolama, imha etme işinin büyükşehirde olmasıyla iki yerel yönetim birimi arasında pratikte bir denetim yetkisi ortaya çıkmıştır.
İLÇE BELEDİYELERİ ŞUBEYE DÖNÜŞTÜ
Yerel-ortak nitelikli hizmetlerin ilçe belediyeleri tarafından sunulduğu durumlarda bütçe, imar, ulaşım ve altyapı gibi birçok konuda büyükşehir belediyesinin denetleyici nitelikte yetkilerinin olduğu ve bu yetkilerini ayrı bir tüzel kişiliği bulunan ilçe belediyeleri üzerinde uyguladığı söylenebilir.
Büyükşehir belediyelerinin kuramsal olarak illerde merkezi bir planlama ve koordinasyon birimi olmak yerine tek yetkili bir yönetim birimi haline dönüştürüldüğü görülmektedir. Bu hizmetlere bakıldığında ilçe belediyelerinin aslında büyükşehir belediyelerine bağlı birer belediye şubesi gibi çalışmasının öngörüldüğü söylenebilir. Nitekim çok sayıda ilçe belediye başkanı 6360 sayılı yasa sonrasında belediye şubesi gibi çalıştırıldıkları eleştirisini de yapmaktadır. Özellikle yüzölçümü büyük olan illerde büyükşehirlerin kendi sorumluluk alanlarındaki hizmetleri yerine getirmek için uzak ilçe merkezlerinde müdürlükler açtığı görülmektedir. Ancak var olan ilçe belediyelerine bu hizmetlerin yetki ve sorumlulukları verilmek yerine yeni birer bürokratik örgütlenmeye gidilmesi anlamsızdır.
BÜYÜKŞEHİR GELİRLERİ DÜŞTÜ
İl özel idareleri gibi kırsal alanın yönetiminde uzmanlaşmış birimler yerine büyükşehir belediyeleri gibi bu alanda birikimi olmayan bir birim kırsal alanı yönetmeye başlamıştır. 6360 sayılı yasa öncesinde büyükşehir belediyelerinin öz gelirleri 2011 yılında yüzde 33,5 iken, 2016 yılında yüzde 24,4’e gerilemiştir. Mali olarak merkeze bağımlılığın arttığı görülmektedir. Buna karşılık merkezi hükümetin genel bütçe vergi gelirlerinden büyükşehir belediyelerine aktardığı payların kişi başına öngörülen miktarında bir artış görülmektedir. 2011 yılında 294 lira iken, 2016 yılında 450 liraya çıkmıştır.
Bütünşehir Yasası’nın ardından geniş bir coğrafyaya hizmet üretmek zorunda kalan Büyükşehir Belediyeleri ve ilçe belediyeleri gelirlerinin kesintiye uğraması hizmeti de aksatmaktadır. Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanuna göre her ay Maliye Bakanlığı ve İller Bankası tarafından dağıtılacak vergi gelirleri paylarının toplamı üzerinden aylık olarak yüzde iki oranında kesilen miktar yüzde bir oranına düşürülerek belediyeler üzerindeki mali yük hafifletilmelidir.
ÖNCE İNSAN
Belediyelerin, 5449 sayılı Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanunun 19 uncu maddesi uyarınca bütçe gelirleri üzerinden kalkınma ajanslarına aktaracakları payların oranı binde beş olarak belirlenmiştir. Bu oran da binde iki oranına düşürülmelidir. Türkiye Belediyeler Birliği’ne ödenen üyelik aidatları kesintisi de binde iki oranından binde bir oranına düşürülerek belediyelerin vatandaşlarımıza rahat bir hizmet üretmelerinin bir nebze de olsa önü açılmalıdır. Tüm belediyeleri ilgilendiren bu hususlar dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla Büyükşehir Belediyesi modelinin bugüne kadar verdiği zararlar göz önüne alınarak hareket edilmeli ve ‘önce insan’ felsefesiyle geleceğe dair yeni ve kararlı adımlar atılmalıdır.”