Atatürk’ün “Vatanın müdafaası mecburiyeti olmadıkça savaş bir cinayettir” ifadesi, bu günlerde sıkça hatırlayıp andığımız veciz bir ifadedir. Büyük insanlık böyle bir şey olsa gerek. Savaşların içinde gelişmiş bir liderin insanlık adına gördüğü gerçeği bu şekilde açıklaması ders verir niteliktedir. İnsanı silah ve şiddetle terbiye etmek, zor kullanarak kendisine bağlamak ve kendisi gibi düşünmeye zorlamak bana göre geride kalmalıydı.
Savaş kim çıkardı, kim haklı kim haksız soruları çokça konuşuluyor. Mutlaka bir nedeni var. Savaşın oluşmasına neden olan geçmişten kalan bir takım çözülmemiş paylaşım sorunları bulunmaktadır. Rusya devlet başkanı bunları anlatmaktan çekinmedi. Ukrayna halkı ülkelerinin işgal edilmesine karşı en doğal hakları olan direnişi göstermektedirler. Ancak savaşın arka planındaki büyük güç ilişkileri, paylaşımlar, ekonomik çıkarlar gibi olguların bir sonucu oluştu diye düşünüyorum. Onun için Ukrayna’yı çıkararak Rusya ABD-NATO arasındaki bu savaşta taraf değil savaşı istemediğimi belirtmek isterim.
Bir ekolojist olarak, doğanın yasalarını anamaya çalışan bir öğrenci olarak yer yüzeyinin bütün biyolojik ve fiziki ürünleri tüm canlıların ortak malı ve vatanı biliyorum. Biraz daha ileri gideyim; son birkaç yüz yılda insanların savaşlar yolu ile çizilmiş sınırlarının da doğada karşılığı olmayan suni sınırlar olduğu için bir çok ülkede iç çekişmeler ve sınır kavgaları çıkıyor. İnsanın pasaportları ile kategorize edilmesi, gelişmiş ülkelerin gelişmemişleri sınır kapılarından içeri almamalarını da doğru bulmuyorum. Bu nedenle savaşlarla değil herkesin birbirini dili ile rengi ile inancı ile olduğu gibi kabul edip, herkesin doğadan olanakları ölçüsünde asgari ihtiyaçlarını karşılaması, daha fazla üretenin de emeğinin karşılığını almasını önemserim. Teknoloji şirketinin sahibi dakikada 15 bin dolar alırken, Afrika’da bir çalışan bir günü sonunda 2 dolar alıyor. Bu dünya bunu hak ediyor mu? Halen 8 milyarlık nüfus hali ile bile herkesin karnı doyar. Önce herkesin yaşamı garanti altına alınmalı.
Paul Richer, “Doğa, insan olmadan da yaşar, ama insan doğa yok olduktan sonra yaşayamaz” diyor. Kızılderili reisi Seattle “Toprak insana değil, insan toprağa aittir” diyordu. Hepimiz bu topraklara aitiz. Herkesin 70-80 yıllık bir ömrü var. Biraz empati ve resmin tamamına bakalım.
İnsanlar Bir Arada Yaşamada Sorun Oluşturmuyor, Politik ve Siyasi Figürler Şahinleşiyor
Rusya’nın Ukrayna’yı istila etmeye kalkmasını ve bunun karşısında Ukrayna’yı destekleyen batılı hükümetlerin de doğrudan savaşa girmeden soğuk savaş taktikleri uygulayarak Rusya’ya baskı kurmasını izlemekteyiz. Bir kez daha gördük ki insanlar değil devlet yetkilileri varlıklarını korumak ve yüksek egolarını dindirmek için savaşa kalkışabiliyorlar. Belki devletler birbirleri ile dost değiller, ancak vatandaşlar savaşın dışında kardeş olmasalar da birbirlerine düşman değiller.
Ülkelerin birbirleri ile ekonomik, sosyal ve jeopolitik ilişkileri ve çıkarları ekseninde iş birliktelikleri vardır. Çıkar ilişkileri söz konusu olduğunda insanlığın özellikle son 200 yılda geliştirmeye çabaladığı dini inanç, dil ve ırk birliktelikleri maalesef savaşları engelleyememektedir. Rusya ve Ukrayna aynı dil ve inanç birliğinde, Arap ülkeleri aynı kültürde ancak yaşanan savaşlar gösteriyor ki ülkelerin bu tip belirlenmiş değerleri birbirlerini kardeş veya dost haline getirmemekte. Savaşlarda ülkeler hızlıca kamuoyunu arkalarına alarak ülkelerin mallarını protesto ederler. Bir süre sonra her şey unutulur. Yine pazarlarda Paris, Londra, Roma ve New York malları alınır olur.
Öğrencilik yıllarımda savaşan ülkelerin insanlarının başka bir ülkede aynı yurt çatısı altında aynı koridorda, aynı mutfakta yemek pişirdiklerini, birlikte yediklerini gördüm. O zaman savaşa ne gerek var. Savaşın kendisi medeni dünyada kabul edilmez olmalıdır.
Savaşın kendi ayrıştırıcı özelliği yetmezmiş gibi, bir de Dünyadaki ırkçılığı yeniden alevlendirmiş oldu. Siyahi Ukrayna vatandaşlarının trenlere bindirilmemesi, Ukraynalı ve diğer ülke yurttaşlarına uygulanan karşılama farklılıkları kabul edilemez boyuta gelmiş bulunuyor. Savaş ortamında bile insanın beyazı, siyahı, makbulü makbul olmayanı, benden senden ayrımı yaşanıyor. Eğer insanın bir önemi varsa o zaman savaş yapılmamalı. Ayrımcılık da savaş kadar iğrenç değil mi?
Bu arada Ukrayna hükümeti 18-60 yaş aralığındaki erkeklerin yurtdışına çıkışını yasaklamış, kadın ve çocukları trenlerle batıya geçişine izin vermiş. Bu da bir ayrımcılık. Savaşa erkeler katılır. Erkek işi olarak görülüyor olmalı. Vatan herkesinse, savunmasında herkes taraf olmalı. Kurtuluş savaşında cephede Anadolu kadınları erkekler kadar ciddi destansı çabalar göstermişlerdi.
Ekonomik İlişkiler Devam Ediyor
Kapılar kapanır, elçiler geri çekilir ancak ticaret devam eder. Rusya’ya karşı her alanda ilişkiler duruldu, ancak gaz alışverişi ve ilgili bankacılık faaliyetleri durulmadı. ABD ve NATO, Ukrayna ’yayı yıllardır el altında Rusya’ya karşı desteklediği biliniyor. Rusya, Karadeniz’de NATO güçlerini istemediğinden Ukrayna’nın NATO ile dans etmesini kabul etmediğini söylüyor. Ancak işi ticari ilişkilere gelince ne kebap yansın ne de köz misali davranışlar ile ticari ilişkilere devam etikleri dikkatlerden kaçmıyor. Karda kışta silah satan fillerin çatışmasına milyonlarca insan evinden aşından olmakta. Petrole, doğal gaz ve buğdayda dışa bağımı ülkelerin inşalarında pahalılıktan etkilenmektedir.
Sanat ve Düşün Hayatı Da Savaşa Malzeme Edildi
İnsanlığa mal olmuş Rus yazarların eserlerinin kültürel etkinliklerden kaldırılması, Rusyalı olmanın adeta cüzzamlı hasta gibi gösterilmesi hoş değil. Sanattan spora, ulaşımdan iletişime kadar Ruslar adeta dünyadan izole edildi. Savaşı sonlandırmak için ekonomik abluka uygulanabilir. En son New York Metropolitan Operası’nda görevli Dünyaca ün sahibi Rus soprano Anna Netrebko, doğrudan Putin’i kınamadığı için New York Metropolitan Operası’ndaki görevlerinden alınmış, Netrebko’nun görevi, Ukraynalı sanatçı Liudmyla Monastyrska’ya verilmiştir.
Hep Berabere Savaşlara Son Denilmeli
Savaş kabul edilemez ancak insanında bazı hakları var. Her Rus vatandaşı, devlet yöneticileri ile aynı görüşte değil. Rusya sokaklarında savaşa hayır diyen çok sayıda kişi gözaltına alınıyor. Benzer şekilde tek tek insanların hakları, hukuku ve yaşam hakları sınırlandırmamalı. Yüksek sesle artık insanlığın savaş istemediğini haykırması gerekir.
Geleceği Harekete Geçirilen Demir Değil, İnsanlık ve Doğa Kazansın
Bir zamanlar doğada bulduklarını kendi doğal yapıları içinde tüketen sonra üretici olan tarihin en büyük devrimi ve evrimi olan tarım devrimini yapan insan bugün kendi nesline silah doğrulta biliyor. Küçük çıkarı için her türlü yolu mubah görebilmektedir. İnsanının insan olma sürecinin halen tamamlanmadığı günümüzde yaşan bütün olay ve olgular yeniden insanlığın kendisini sorgulaması gerekmektedir.
Birkaç bin yıllık yaşanmışlık insanlığın içindeki o geçmişten gelen doğa ile barışık ve bir arada yaşama isteğinin halen mümkün olduğunu belirtmektedir. Tabii eğer bir savaş verilecekse, insanı insana karşı tankla tüfekle savaşı değil, aç gözlülüğe, benciliğe, tek başına yer yüzeyine hakim olmaya, dünyayı tek merkezden yönetmeye karşı verilmeli. Bu savaşı doğa ve insan kazanmalı. Para, silah, kimyasal ilaç ve petrol devleri kazanmamalı.
Carleton Coon’nun şiiri sanırım geldiğimiz yer gösteriyor
İNSANOĞLU’NUN SERİVENİ!
Güneşin kudretiyle değişirken,
hayvanlar aleminin taçsız kıralı
vahşi ateşe gem vurmayı öğrenen,
usta bir avcı olmayı,
toprağı ekip biçmeyi ve
hayvanları evcilleştirmeyi başaran;
tekerleği madenciliği, yazmayı keşfedip
uygarlıklar kuran, imparatorluklar yıkan,
topu-tüfeğiyle dünyayı ele geçirip,
atomuyla fezayı kuşatmaya hazırlanan;
fakat sonunda,
kendisiyle yarışıp savaşmak,
yaşamak ve yaşamak için;
en zorunu kendisini,
yenmek zorunda kalan- İNSANOĞLU