Eğitimde Eleştirel Düşünce ve Bilinç Gelişiminin Önemi ve Geleceğimiz
İbrahim Ortaş, iortas@cu.edu.tr
Bilindiği üzere, eğitim sistemimiz çoğunlukla ezbere bilgi yüklemesi eksenli ve teste dayalı sınavlar yapılarak eğitim tamamlanmış olarak biliniyor veya algılanıyor. Ne yazık ki nitelikli insan yetiştirmek ve eğitimin yansımasını öğrencide yorum yapma ve eleştirel düşünce becerilerini geliştirmeyi hedefleyen bir ölçme değerlendirme sistemi geliştiremedik. Lisans ve lisansüstü derslerini sınavlarını defter-kitap açık sınavları yapıyor ve öğrencilerden karşılaştırmalı analizler yapmasını bekliyoruz. Bazen de bir metni okuyup anlama ve yeni bir soru sorması ve konu çıkarması istendiğinde, ne yazık ki öğrencilerin çoğu sınava yönelik ders dışı yeterli hazırlık yapmıyor ve yorum yapma becerisi gösteremiyor. Bu sorunu son yıllarda yurt içinden ve dışından sıklıkla konuşuyoruz. Amerika’daki Harvard ve Columbia gibi prestijli üniversitelerde dahi öğrencilerin zorunlu okuma materyallerini takip etmediği belirtiliyor. Bizde ise öğrencilerin eğitim öğretim sürecinde öğrenme becerileri, sorunlar ve talepler konularında yeterli anket, ölçüm ve izlemeler olmadığı için durumun boyutunu tam olarak bilemiyoruz. Avrupa ve ABD gibi ülkeler bu tür ölçümlerle öğrencilerin genel eğilimlerini izlerken, ülkemizde böyle bir sistematik yaklaşım eksikliği göze çarpıyor.
Geçtiğimiz günlerde Tarım Tarihi dersinde, “Osmanlı’nın tarımsal yapısı” konusunu işlerken, öğrencilerin genel bilgisini öğrenmek amacıyla konuyla ilgili bir fikirleri olup olmadığını sordum. Ancak sınıfta tam bir sessizlik hâkimdi. Osmanlı İmparatorluğu gibi önemli bir tarihe sahip bir devletin yapısını bilmek, yalnızca genel kültür değil, aynı zamanda tarih bilincinin de bir parçasıdır. Ancak öğrencilerin bu tür temel konularda dahi bilgi sahibi olmamaları, eğitim sistemimizdeki eksikliklerin bir yansımasıdır.
Tartışma Kültürünü ve Eleştirel Düşünceyi Geliştirmek
Eğitimde beklenen, öğrencilerin özgüvenle söz alması ve bilgi birikimlerini ortaya koymasıdır. Ancak öğrencilerimiz görüş belirtmek konusunda çekingen davranıyor. Bu çekingenlik, soyut düşünme çağındaki gençlerin eleştirel ve analitik düşünce yeteneğinin yeterince gelişmediğini gösteriyor. Örneğin, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarımsal yapısı ile ilgili dönemsel karşılaştırmalar yaparak bu süreçlerin neden-sonuç ilişkisini ele almak, hem tarihsel hem de eleştirel düşüncenin gelişmesine katkı sağlar. Ancak öğrencilerin bu konulara ilgisizliği ve bilgi eksikliği, eğitim sistemimizin eleştirel düşünceye yeterince önem vermediğini düşündürüyor.
Son birkaç yüzyılda dünya, bilim ve teknolojide hızlı bir gelişim sürecine girmiştir. Osmanlı İmparatorluğu ve ardından gelen Cumhuriyet dönemi, bu gelişmelere yeterince hızlı adapte olamamış, bunun nedenleri ise yeterince araştırılmamıştır. Günümüzde biyoteknoloji, yapay zeka ve uzay çalışmaları gibi alanlarda geride kalmamız, eleştirel düşünce eksikliğinin ve eğitimdeki sistematik sorunların bir sonucudur. Eğitimin yalnızca bilgi yüklemeye odaklanması, bireylerin değer üretme ve sorun çözme becerilerini geliştirememektedir.
Eleştiri, bireyi ve toplumu zenginleştirir. Ancak eleştiri yapabilmek için bilgi sahibi olmak gerekir. Ne yazık ki, okumadan eleştirebilmek mümkün değildir. Bu eksiklik, yalnızca öğrencilerin değil, toplumun genelinde görülen bir sorundur. İnsanlarımızın eleştirel düşünce ve tartışma kültürünü benimseyebilmesi için eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması gerekmektedir.
Eğitimde Hedefler ve Evrensel Yaklaşımlar
Ülkemizin, nitelikli insan gücü yetiştirmeyi hedefleyen, evrensel bir eğitim amacı ve stratejisi bulunmamaktadır. Amaç, yalnızca teknik bilgiye sahip bireyler yetiştirmek değil; aynı zamanda bilinçli, araştırma yapmayı bilen, sorun çözme becerisi gelişmiş bireyler yetiştirmek olmalıdır. Bu tür bireyler, yalnızca kendi sorunlarını değil, toplumun ortak sorunlarını çözmede de yetkin olacaktır. Ancak bu hedeflerin gerçekleşebilmesi için eğitim sistemimizin eleştirel düşünce, etik değerler ve analitik beceriler üzerine temellenmesi gerekmektedir.
Günümüzde bilginin hızla üretildiği bir dünyada, yalnızca bilgiye sahip olmak yeterli değildir; bu bilgiyi etik bir temele dayandırarak kullanabilmek de önemlidir. Bilgiye ulaşma becerisi, aynı zamanda bu bilgiyi sorgulama ve eleştirebilme yeteneği ile birleştiğinde anlam kazanır. Ancak eğitim sistemimiz bu tür yetkinlikleri kazandırmakta yetersiz kalmaktadır.
Eğitim Yenide, İnsani Değerler Ekseninde Üretici ve Paylaşımcı Olmak Zorundadır
Eğitim sistemimizin, yalnızca mesleki becerilere odaklanarak insanları bilinçlendirme görevini ihmal ettiği açıkça görülmektedir. Üstelik mezunlarımızın teknik bilgi seviyesi ve diplomalarının niteliği de sıkça sorgulanır hale gelmiştir. Mevcut sonuçlar, sınava dayalı eğitim sisteminin toplumu bilinçlendirmede yetersiz kaldığını ortaya koymaktadır.
Eğitim sistemimiz, bireyleri eleştirel düşünce ve etik değerlerle donatmalı, onları sadece teknik becerilere değil, aynı zamanda topluma değer katacak bireyler olarak yetiştirmelidir. Felsefe, sosyoloji ve etik dersleri bu süreçte önemli bir role sahiptir. Ahlaklı olmak yalnızca sözle değil, bireyin bu değerleri içselleştirmesiyle mümkündür. Eğitim, bireylerin demokratik ve adaletli bir toplum inşa etmelerine katkı sağlamalıdır.
Eleştirel Düşünce Eksikliği ve Toplumun Sorunları
Bu bağlamda eğitimi yeniden eleştirel düşünme, etik değerler ve insan eğitimi ekseninde görmemiz gerekiyor. Okumuş ancak bilinci oluşmamış, çıkarı için bile bile yanlış yerde duran inşalar yerine insani değerleri çıkarların üzerinde değer sahibi yetiştirmemiz gerekecek. Bu bağlamda tarih ve ekoloji bilgisi önem kazanıyor. Okumuşlarımız tartışmaya girmemeleri, temelde bilinçleri ve bilgilerinin istenen düzeye olması olabilir mi? Hepsinin altında yetersiz okuma ve eleştirel yaklaşımın yetersizliğini görülüyor. Okula gidin, ders çalışın denek ile sınıf geçilir ancak bilgi ve bilinç sahibi olarak, bilgi, değer üretmek, sorun çözme becerisi geliştirmek, bulunduğu ortama değer katacak etkiler sağlanamıyor. İlk, orta, lise eğitimi alınmış, üniversite sınavından geçilerek üniversiteye gelmiş, üniversite mezunu kişiler ülkesinin tarihini bilmediği komşu ülkelere yakın illeri sayamıyor. Bir bütün olarak bakıldığında eğitim sistemi ve öğretme öğrenme modelimizin insanın gelişim ve öğrenme doğasına uygun bilimin öngörülerine ve yöntemlerine göre yeniden düzenlenmelidir. İyi niyetli çocuklarını okutmak için ceketini satan insanımız öğrenme öğretme yöntemini ve nitelikli birey yetiştirmeyi bilmeye bilir. Ancak Eğitim ile ilgili bakanlık, YÖK, üniversiteler ve diğer kurmaların politika belirleyicilerinin konuları evrensel ölçekteki yöntemlere göre sürekli öğrenme ekseninde düzenlemek durumundadırlar-görevleridir de.
İletişim çağının önümüze koyduğu birim zamanda anlık artan iş yükü, işlemlerin hızlanması, anlık iletişim ve taleplerin anlık karşılanması istenen talepler zaman kullanımını sınırladığı bilinmektedir. Bu arada geçmişteki gibi uzun uzun okumak, tartışmak ve kendimizi geliştirme sorunu yaşanmaktadır. Bu arda öğrencilerin da çağın hızlanan sürecinin sonucu olarak ders çalışma ve kitap ve gazete okumada uzaklaştıkları görülüyor. Bütün gelişmeleri çağına uygun olarak konunun bilimsel olarak işlenmesi gerekir. Eğitim amaca uygun bilgi bilinç sahibi dürüst çıkarları için her renge bürünmeyen insan yetiştiremiyorsak sormak lazım; neden?
Sonuç ve Öneriler
Dünyanın bugünkü gelişmişliği nitelikli eğitim il gerçekleştiğine göre eğitimi geleceğimiz için bilimsel ilke ve yönteme göre yeniden ele almak gerekir. Geleceğin nitelikli bireylerini yetiştirmek, yalnızca bireysel değil, toplumsal bir sorumluluktur. Öncelikli yaşanmışlıklardan ders çıkarıp geçmişte gerçekleştirilmiş başarılı örnekleri model alabiliriz. Duygulara yenik düşmeden, fen-okuryazarlık temelli 21 yy yetkinlikleri yanında insani değerleri geliştirilmiş bir eğitim oluşturarak bireylerinin kendileri geliştirmesi sunulabilir. Bu nedenle eğitim sisteminin, eleştirel düşünceyi teşvik eden, etik değerleri önceleyen ve sürekli öğrenmeyi merkeze alan bir yapıya dönüştürülmesi gerekmektedir. Eğitimdeki eksikliklerin giderilmesi, sadece bireylerin değil, toplumun da üretkenliğini ve refahını artıracaktır. Ülkemizin bunu başaracak birikimi ve insan potansiyeli bulunmaktadır.
22 Aralık 2024, Adana