Pazar günüydü. Irmak kıyısı bayram yeri gibiydi. Dezzeler leğenleri getirmiş çamaşır yuumaktaydı. Kopiller çelik/çomak oynuyor, gençler gelebicin avlıyor, büyükler duldaya mitili atmış mavra yapıyordu. Bebekler de yukada çimiyordu. Piknik yapmayanlar Taşköprü üstünde seyip seyip dolaşıyordu. Ötegeçe’de bulunanlar da tekerle turluyordu.
Hadro da, bir kenara gıllik masa atmış, bir tarafına şişlere ziplediği tikeleri, banaduraları, diğer yanına irişkinleri güzelce sıralamıştı. Dineldiği yerde çaktırmadan cıncık çay bardağından boğma yudumluyordu. Hem de patlıcan sıcağında. Yazının yüzünden topladığı çılı/çırpıyı mangala atmış, zeyziklerin kulak delen sesi eşliğinde yakmaya çalışıyordu. Avel bir türlü beceremiyordu. Sıcaktan tikeler, irişkinler bozulup araya gitmesin diye müdahale ettim, mintanımın kollarını çemirledim ateşi yaktım, yarım ağızla “Mangal böyle harlanır, Hadro” diye kulağına fısıldadım. “Hırpo” diye hitap ettiğimi sandı, zaar. Suratı asıldı, gerildi, zumzuğunu sıktı “Gidişme İso, seni madara ederim” uyarısında bulundu.
Enseye tokattık, ama fazla uzatmanın da manası yoktu. Kıytırık bir meseleden Roma İmparatoru Hadrianus’u halkının içinde malamat etmek, bana yakışmazdı.
Yedik, içtik, hoş vakit geçirdik. Hava kararmak üzereydi. Galan gitme zamanı gelmişti. “Gardaş saat kaç oldu?” sorusunu yönelttim, “Sen avel misin oğlum. Bana niye soruyon? (Barnağıyla işaret ederek) Büyük Saat Kulesi şoorda. Kafanı kaldır, öğren” yanıtını verdi.
Sanırım haklıydı…
Ardından Hadro, öteberisini aldı, “Zibilleri de sen topla, İso” talimatını verdi. Belli ki, çevreciydi. Ayrıca emir, demiri keserdi, zorsunmadım, etrafı cillop gibi yaptım.
Evlere dağılmak üzere ırmak kenarından ayrıldık. Giderken belediye otobüsünde gördüğü cep telefonunu hatırlattı, “O aletten ben de istiyorum” dedi. “Gardaş ben emekli insanım. Çok pahalı. Üstüme bir şey yok, bankadan kredi de vermezler” diyerek itiraz etmeye çalıştım. Dellenecek gibi oldu, “Taşköprü benim deel mi? İpotek gösterrik” teklifinde bulundu, elindeki helkeyi kafama geçirdi, “Hadi şimdi uza. Birkaç gün sonra bankadan kredi çeker, Çakmak Plaza’ya gider, telefon modellerini incelerik” dedi.
Belli ki boğma rakı kötü çarpmıştı. Kafası iyiydi, ama aynı zamanda zehir gibiydi.
Bakalım bankalar Taşköprü’yü ipotek kabul edecek miydi?