CHP Adana Milletvekili, Jeoloji Yüksek Mühendisi, Deprem Araştırma Komisyonu Üyesi Dr. Müzeyyen Şevkin, mecliste depreme karşı uyarılarda bulundu ve ekledi: “Kaybedecek bir saniyemiz bile yok.”
ANKARA – Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili, Jeoloji Yüksek Mühendisi, TBMM Deprem Araştırma Komisyonu Üyesi Dr. Müzeyyen Şevkin, afet tehlikesi yüksek bir coğrafyada daha ne yapacağına bir türlü karar verememiş, afet risk azaltma yol haritasını oluşturamamış ve afet güvenliğinin önemini anlayamamış bir siyasi iktidarla karşı karşıya kalındığını vurguladı.
‘Deprem Zararlarının Azaltılması ve Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’ raporunun Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki (TBMM) görüşmeleri esnasında CHP Grubu adına konuşan Dr. Şevkin, “Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; deprem raporu tozlu raflara terk edilmemelidir” dedi.
Son yıllarda özellikle küresel iklim değişimin etkisiyle depremler başta olmak üzere, sel, taşkın, heyelan, kaya düşmesi, çığ düşmesi, tıbbi jeolojik riskler gibi jeolojik/hidrolojik afetlerden, kuraklık, fırtına gibi meteorolojik afetlere, yeraltı ve yüzey yangınlarından, müsilaj, Covid-19 gibi biyolojik afetler, bu etkilerden kaynaklı olarak son iki- üç yılda on binlerce yurttaşımızın yaşamını yitirdiğini, çok sayıda kişinin yaralandığını ve milyarlarca lira ekonomik kayıpla karşı karşıya kalındığını kaydeden Dr. Şevkin, başta merkezi yönetimler olmak üzere tüm kamu ve özel kuruluşların afetlere karşı daha bilinçli, daha kararlı ve toplumun bir bütün olarak daha dirençli olması gerektiğini söyledi.
“YARA SARMA ANLAYIŞI HAKİM”
“Afet yönetimi değil, afet risk yönetiminin etkin bir şekilde yerine getirilmesi, öncelikle ulusal ve bir devlet politikası kararlılığını gerektirir” diye konuşan Dr. Şevkin, “Geçmişten günümüze afetlerle iç içe olan bir kamu idaresinden beklenen, işlevsel, etkin ve etkili bir afet risk yönetimi anlayışına sahip olması iken afet öncesi önlemlere yeterince önem vermeyen “yara sarma” anlayışıyla çalışan bir kamu idaresi hâlâ varlığını korumakta ve kendini geliştirememekte direnmektedir” dedi.
1999 depremlerinden sonra geçen sürede yapılan onlarca bilimsel araştırmaya, yayınlanan yüzlerce deprem raporuna, çalıştay ve sempozyumlara büyük umutlarla kurup sonra bir gece alınan kararla kapatılan “Deprem Konseyi” faaliyetlerine, Elazığ, İzmir ve Van depremlerinde kaybedilen yüzlerce vatandaşa rağmen ülkemizde “risk azaltma odaklı bir deprem yönetim sistemi”nin hâlâ kurulamadığını, böylesi bir sistemi kuracak siyasi iradenin ortaya çıkmadığını vurgulayan Dr. Şevkin, ulusal afet yönetim sisteminin düzenleyici ve yönetici kurumu olan AFAD’ın kuruluş amacının dışına çıktığını, İçişleri Bakanlığının bürokratik yapısı içinde eriyen liyakâtsız ve teknik karakterini hızla kaybeden bir kuruma dönüştüğünü dile getirdi.
İŞSİZ MÜHENDİSLERE DİKKAT ÇEKTİ
Türkiye’de jeoloji mühendislerinin yapı denetim sürecinde bulunarak yerinde denetimi gerçekleştirmeleri gerekliliğine dair düzenlenmiş mevzuat hükümlerinin yerine getirilmediğini, bu hususun ‘Deprem Raporu’nda belirtilmesi gerektiğini kaydeden Dr. Şevkin, “Binlerce jeoloji mühendisi açıkta ve deprem hasarları genellikle zayıf zemin özelliklerinin oluşturduğu hasarlardan meydana gelmekte iken raporda buna yer verilmemesi kabul edilemez” diye konuştu.
TAVIR VE KARARLILIK VURGUSU…
Türkiye’nin artık kaybedeceği bir saniyesinin bile kalmadığını ifade eden CHP’li Dr. Şevkin, şunları söyledi:
“ Öncelikle Afet ve Acil Durum Yönetimi Bakanlığı hızla kurulmalıdır. Tüm yasal, kurumsal ve diğer hazırlıklarımızı tamamlayarak bu Bakanlığın kuruluşu ile birlikte deprem/afet yönetim sistemini yeni bir temelde harekete geçirmeliyiz. “Etkin bir mevzuat altyapısını, güçlü kurumsal yapılanmayı, afet güvenliğini önceleyen bir ekonomiyi, tedbirleri kararlılıkla uygulayan bir siyaseti ve afet farkındalığı yüksek bir toplumu” yaratmak ve bu yolda ilerlemek zorundayız. Ülkelerin afet yönetim sistemlerinde süreci en çok etkileyen unsur siyasi iktidarların tavrı ve kararlarıdır. Bu konulardaki siyasi kararsızlıklar, afet güvenliği kültürüne kayıtsızlık ve süreçte geriye gidiş anlamına gelecektir. Bu nedenle bir yandan “gecekondu affı, imar affı, imar barışı” gibi süreci bölen ve aksatan politikalardan vazgeçilmeli bir yandan da afet risk azaltımı ve yönetimi sisteminin gerektirdiği yapısal düzenlemeler bir devlet politikası kararlılığında hayata geçirilmelidir.
61 yıl öncesinin yaşam koşullarına göre hazırlanmış olan 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun” günümüz koşullarındaki afet yönetim sisteminin ihtiyaçlarına cevap verememektedir.
“FAY YASASI ÇIKARILMALIDIR”
Ulusal afet yönetim sisteminin bütüncül, etkin ve risk azaltma odaklı bir hale getirilmesi için bu yasa yürürlükten kaldırılarak yeni “Afet Risk Azaltma Yasası” ulusal afet hukukuna kazandırılmalıdır. Yine tüm ısrarlı söylemlerimize rağmen rapor içerisinde yetirince vurgulanmayan tüm dünya da 1970 den beri yürürlükte olan “Fay Yasası” çıkarılarak, fay zonları üzerinde yaşamaya terk edilmiş ve her an olası depremlerde yaşamını kaybedecek olan bir milyona yakın vatandaşlarımızın can ve mal güvenliklerinin sağlanması gerekmektedir. Raporun Yerel Zemin Koşullarının Değerlendirilmesi Bölümünde tüm iller için yerel zemin haritalarının hazırlanması ihtiyacı bulunduğu belirtilmiştir. Haritanın hazırlanması bilimsel olarak mümkün olmayacağı bilinmekte olup bu haritayı hazırlayan tek bir ülke bile bulunmamaktadır. Bu nedenle Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği’nde (TBDY 2018) belirtildiği üzere her parselde mutlaka zemin ve temel etüdünün yapılması gerekmektedir. Tüm bu olumsuz şartların değiştirilmesi elimizde, özelde deprem, gelende afetlerle mücadeleyi günü birlik siyasi çekişmelerin odağından alınıp bir devlet politikası haline getirmediğimiz müddetçe daha ağır kayıplarla karşı karşıya kalmaya devam edeceğiz. Gelin hep beraber bunu gerçekleştirmenin yolunu oluşturalım. Aksi takdirde bugünkü dağınık, koordinasyon ve eşgüdümden uzak günü birlik siyasi saiklerle yol alamayız.”